Semerkant
Sevgili hocamın önerdiği ve hiçbir fikrim olmadan aldığım bir
kitaptı. Kitabı elime aldığımda her zaman yaptığım gibi kapağına bakıp, kitabın
içeriğini anlamaya çalışmak oldu. Kapağından pekde anlayamadığım bir köy, küçük
bir kasabada geçen hikâye diye çıkarım yapmıştım. Yanılmışım çünkü kitapta birden fazla şehirde geçen olaylar örgüsü anlatılıyordu.
Kitabın girişine ‘’Atlas Okyanusu’nun dibinde bir kitap
yatıyor.’’ diye başlamıştı Amin Maalouf. Kitabın sonun da da açıkladı bunun ne
olduğunu. Kitabın içeriğine girmeden,yazım dili ve kitabın akıcılığından
bahsetmek istiyorum. Kitapta dört başlık var. Toplam kırk sekiz bölüm var ve
bu bölümler arasında beş altı sayfa var. Bu yüzden kitabı elinizden bırakmayı, bu bölümlere denk getirerek, ha şu cümle ha bu cümle bitecek diye, idrar
kesenizi zorlamanıza pek gerek kalmıyor ve kitabı yarıda bırakmış hissine
kapılmıyorsunuz. Yazar olayları sanki okuyucu da oradaymış gibi harika bir
şekilde betimlemiş.
Kafamda kitaba dair o kadar çok fikir oluştu ki hangisini
söyleyeceğimi sıraya koymakta, sıkıntı çekmedim değil. Kitapta Ömer Hayyam’ı ve
yaşadıklarını hem öyküsel olarak hem de tarihsel bakış açısıyla yazılmış ve bu harmanlama
muhteşem bir şekilde yapılmış. İran tarihinin bin yetmişli yıllarını öyle güzel
anlatmış ve öyle güzel betimlemiş ki sanki Ömer Hayyam’ın kendi ağzından yazılmış
sanırsınız. Her şey güzel gidiyor, hikâye harika, arada verilen rubailer
harika, betimlemeler harika, tarihsel olarak öğrendiğim bilgiler harika ta ki yüz
yetmiş üçüncü sayfaya kadar. Buradan sonra Ömer Hayyam’a ait kitabı bulan
adamın, bu kitabı bulmadan önceki yaşadıklarını anlattığı kısım. Tarihsel
bilgiler aşırılaşmış ve hikâye sıkıcı bir hal almış. Ama tabii ki arada sizi
kitaba bağlayacak olaylar, hikâyeler ve aşklar da unutulmamış. Burada da beğendiğim
kısımlar tabii ki var.
Ömer Hayyam’ı tanımak isteyenler, onunla ilgili makale
yazacaklar mutlaka bu kitabı okumalı demeyeceğim çünkü okumak zorundalar.
Benim de kütüphanemden eksik etmeyeceğim ve Amin Maalouf''la tanıştığım ilk kitap olan Semerkant’ı herkese şiddetle öneriyorum. Tarihe aşırı ilgisi olanlar, benim
sıkıldığım yerlerde sıkılmayabilir, aksine daha da bağlanabilir ve beni
eleştirebilirler.
Kitaptaki hikâye içinde verilen en çok beğendiğim bir rubaiyi paylaşıp
yazımı sonlandırmak istedim.
‘’Yoksulluk muydu beni
huzuruna getiren?
Değildir yoksul azla yetinmeyi bilen.
Hiçbir şey beklemem senden saygıdan başka.
Dürüst ve özgür bir kişiye saygı göstermeyi
bilirsen. ‘’
Gökay YILDIRIM
Gökay bey yaptığınız kitap analizleri bizleri çok aydinlatiyor. Bende kitabin ismini ilk defa sizden duydum. Ama okunacaklar listeme şu andan itibaren ekliyorum. Bizi analizlerinizden ve sizden mahrum etmeyin. Sevgiler.
YanıtlaSilBu yorum bir blog yöneticisi tarafından silindi.
YanıtlaSilÇok teşekkür ederim saygılar Betül hanım.
YanıtlaSil