5 Mart 2015 Perşembe

Amin Maalouf Semerkant

                                              Semerkant

Sevgili hocamın önerdiği ve hiçbir fikrim olmadan aldığım bir kitaptı. Kitabı elime aldığımda her zaman yaptığım gibi kapağına bakıp, kitabın içeriğini anlamaya çalışmak oldu. Kapağından pekde anlayamadığım bir köy, küçük bir kasabada geçen hikâye diye çıkarım yapmıştım.  Yanılmışım çünkü kitapta birden fazla şehirde geçen olaylar örgüsü anlatılıyordu.     


Kitabın girişine ‘’Atlas Okyanusu’nun dibinde bir kitap yatıyor.’’ diye başlamıştı Amin Maalouf. Kitabın sonun da da açıkladı bunun ne olduğunu. Kitabın içeriğine girmeden,yazım dili ve kitabın akıcılığından bahsetmek istiyorum. Kitapta dört başlık var. Toplam kırk sekiz bölüm var ve bu bölümler arasında beş altı sayfa var. Bu yüzden kitabı elinizden bırakmayı, bu bölümlere denk getirerek, ha şu cümle ha bu cümle bitecek diye, idrar kesenizi zorlamanıza pek gerek kalmıyor ve kitabı yarıda bırakmış hissine kapılmıyorsunuz. Yazar olayları sanki okuyucu da oradaymış gibi harika bir şekilde betimlemiş.


Kafamda kitaba dair o kadar çok fikir oluştu ki hangisini söyleyeceğimi sıraya koymakta, sıkıntı çekmedim değil. Kitapta Ömer Hayyam’ı ve yaşadıklarını hem öyküsel olarak hem de tarihsel bakış açısıyla yazılmış ve bu harmanlama muhteşem bir şekilde yapılmış. İran tarihinin bin yetmişli yıllarını öyle güzel anlatmış ve öyle güzel betimlemiş ki sanki Ömer Hayyam’ın kendi ağzından yazılmış sanırsınız. Her şey güzel gidiyor, hikâye harika, arada verilen rubailer harika, betimlemeler harika, tarihsel olarak öğrendiğim bilgiler harika ta ki yüz yetmiş üçüncü sayfaya kadar. Buradan sonra Ömer Hayyam’a ait kitabı bulan adamın, bu kitabı bulmadan önceki yaşadıklarını anlattığı kısım. Tarihsel bilgiler aşırılaşmış ve hikâye sıkıcı bir hal almış. Ama tabii ki arada sizi kitaba bağlayacak olaylar, hikâyeler ve aşklar da unutulmamış. Burada da beğendiğim kısımlar tabii ki var.


Ömer Hayyam’ı tanımak isteyenler, onunla ilgili makale yazacaklar mutlaka bu kitabı okumalı demeyeceğim çünkü okumak zorundalar. Benim de kütüphanemden eksik etmeyeceğim ve Amin Maalouf''la tanıştığım ilk kitap olan Semerkant’ı herkese şiddetle öneriyorum. Tarihe aşırı ilgisi olanlar, benim sıkıldığım yerlerde sıkılmayabilir, aksine daha da bağlanabilir ve beni eleştirebilirler.



Kitaptaki hikâye içinde verilen en çok beğendiğim bir rubaiyi paylaşıp yazımı sonlandırmak istedim.  


’Yoksulluk muydu beni huzuruna getiren?
   Değildir yoksul azla yetinmeyi bilen.
   Hiçbir şey beklemem senden saygıdan başka.
   Dürüst ve özgür bir kişiye saygı göstermeyi bilirsen. ‘’

                                                                                                                      Gökay YILDIRIM

3 yorum:

  1. Gökay bey yaptığınız kitap analizleri bizleri çok aydinlatiyor. Bende kitabin ismini ilk defa sizden duydum. Ama okunacaklar listeme şu andan itibaren ekliyorum. Bizi analizlerinizden ve sizden mahrum etmeyin. Sevgiler.

    YanıtlaSil
  2. Bu yorum bir blog yöneticisi tarafından silindi.

    YanıtlaSil
  3. Çok teşekkür ederim saygılar Betül hanım.

    YanıtlaSil