2 Aralık 2016 Cuma

George Orwell 1984

George Orwell 1984
            George Orwell’ın okuduğum ikinci kitabı oldu 1984. Daha önce Hayvan Çiftliği kitabını okumuştum. O kitapta 1984 gibi vurucu ve sert mesajlar içeriyordu. Ancak 1984 geçmişten, geleceği tahmin eden bir kitap olmuş. Günümüzün sorunlarını sanki o yıllarda biliyormuşcasına değinmiş.         
            
             1984 yazımı çok değişik bir roman olarak geldi bana. Romanın ilk başlarında ne olduğunu anlamaya çalışırken, anlatılanlar ile ampüller birer birer yanmaya başladı zihnimin ve aklımın derinliklerinde.

 Geroge Orwell bu romanında tele ekranlardan, büyük biraderden, düşünce suçundan, bitirilmeye çalışılan kelime dağarcığımızdan, savaş barıştır propagandasından ve öğretisinden, yapay deprem, bağışıklık kazanmış virüs üretiminden ve bitmeyen daha doğrusu bitmeyecek savaşlardan bahsediyordu.

Bu romanı yazarken nasıl cümlelerimi toplayabilirim ve okuyucuya en net şekilde anlatabilirim diye her zamankinden çok daha fazla düşündüm. Çünkü Geroge Orwell bize günümüzdeki gerçeklikleri anlatmış, geçmişten geleceği görerek.

Mesela tele ekranlardan bahsetmiş yazar. Bu tele ekranlar her evde bulunur, merkeze bağlıdır, evdekileri dinler ve izler, kişileri yönlendirir ve çeşitli propaganda çalışmaları ile kabul ettirmek istedikleri fikirleri aşılarlar.

 Günümüzdeki televizyon da aynı mantığı işlemektedir. İnsanlar medyanın verdiklerini almaktalar, hatta hiç sorgulamadan inanmaktadırlar. Kamuoyu oluşturmak kitle iletişim araçları ile çok kolay, insanları etkilemek ve kitleleri harekete geçirmek çocuk oyuncağı halindedir. Örnek vermek gerekirse Amerikanın propaganda araçlarından bir tanesi olan Holywood, filmleri ile ABD’ye hizmet etmektedir. Filmlerinde her zaman ABD bayrağı, haç işareti, güçlü ve en son teknolojiyi kullanan ABD askerleri ve tabii kide her zaman kazanan askerler yer almaktadır. Günümüzde de çokça konuşulan, ülkemizdeki 1999 depremi olmadan 2-3 yıl önce yayınlanan bir filmde İstanbul'da 7 büyüklüğünde deprem olacağına dair kesit yer almaktadır. Buradan çıkaracağımız bir diğer mesaj ise George Orwell’ın kitapta da bahsettiği gibi “yapay deprem” çalışmalarına kanıt niteliğindedir. Kitapta bahsedilen “tele ekranlar” aslında bir sembol niteliğindedir. Tele ekran deyince aklımıza sadece televizyon gelmemelidir. Günümüzde elimizden düşürmediğimiz akıllı telefonlarda buna çok doğru bir örnektir. Akıllanan internet ile her bilgimiz saklanmaktadır. Neyi sevdiğimiz, neye üzüldüğümüz, hangi takımlı olduğumuz hatta nerede oturduğumuzu bile bilmektedirler. Çünkü sosyal medya dediğimiz ortamlar sadece arkadaşlarımızı bulup, zaman geçirdiğimiz bir yer değil, kendimize dair tüm bilgilerimizi açıkça ve isteyerek yayınladığımız bir ortamdır. Bu bilgileri yayınlamasak bile Ip bilgilerimiz aracılığı ile hangi sitelere girip, nerelerde ne kadar zaman harcadığımıza kadar ince istatistik bilgilerini çıkarmaktadırlar. Bu bilgileri saklamalarındaki bir diğer neden ise ticaridir. Bu bilgilerimizi firmalara satmaktadırlar. İşte gerçekler bu kadar rahatsız edici.

Son zamanlarda dahada gündeme gelen İllüminatinin oyunlarını açık ve ayrıntılı şekilde anlatmış yazar. Yaptığı projeleri ve dünya düzenini.

Dünya genelinde şuanda mevcut olan bir diğer sorun ise dillerin yozlaşmasıdır. Aslında bir çok millete ait bir çok dil vardır. Ancak bu dillerin kelime dağarcıkları bilinçli olarak azaltılmaktadır. Son zamanlarda teknolojiyle birlikte kelimelere duyduğumuz ihtiyaç daha da azalmıştır. Duygularımızı kelimelerimizle anlatmayalım diye İmojiler çıkartılmıştır. MSN ile hayatımıza giren mesajlasma uygulamaları yüzünden kelimelerimizi kısaltarak yazar hale geldik. Dünya genelinde kullanılan kısaltmalar da buna örnektir. Bütün bu çalışmalar neden mi yapılıyor? Aslında basit. İnsan bildiği kelime kadar düşünebilir. Bir insan ne kadar çok kelime bilirse o kadar çok düşünebilir. Eğer siz o insanın kelime dağarcığını azaltırsanız ve bu azaltmayı istediğiniz kelimeler ile yaparsanız, o kişinin düşüncelerini ele geçirebilirsiniz.

Dünya genelinde sürekli kan dökülmektedir. İnsan kanı. Peki insan kanı nasıl dökülür ve neden buna ihtiyaç duyulur. İnsan öldürmek için savaş gerekmektedir. Peki neden savaş gerekmektedir?

Çünkü günümüzde mevcut olan düzenin devam edebilmesi için. George Orwell’ın uzunca bahsettiği gibi, sanayileşme ve makinalar ile üretim gücü arttı. Üretim hızlandı ve ucuzladı. Dünya genelinde ürün fazlası meydana geldi. Böyle giderse herkes istediği her şeye ulaşmış olacak ve sistem tökezleyecekti. Buna bir çözüm bulundu. Savaş. Asıl amaç Hiyerarşik toplumun varlığını sürdürmekti. Bunu sürdürmenin yolu da yoksulluk ve cehaleti yaymaktı. Dünyanın gerçek zenginliğini arttırmadan sanayinin çarklarının nasıl döndürüleceği düşünüldü. Üretim olacaktı ancak ürünler dağıtılmayacaktı. Bunun olması içinde sürekli savaş olması gerekmekteydi. Savaşın asıl yaptığı yok etmektir. Ancak illede insanları değil emek ürünlerini de yok etmektir. Savaş, halkın basit ihtiyaçları karşılandıktan sonra geriye kalabilecek üretim fazlasını tüketecek biçimde tasarlandı. Böylece de çarklar dönmeye başladı. Bu çarkların dönmesi içinde savaşın bitmemesi gerekmektedir. Ne yazık ki bitmiyorda. Orta doğuda desteklenen terör örgütleri, ışid ve diğer güçler sürekli bir savaş halinde. Planlanan mekanın orta doğu ve Afrika olmasının neden ise, savaşı planlayanların topraklarına uzak olmasından kaynaklanmaktadır. Tabii ki ucuz iş gücü ve petrolde etkilidir.
Savaş Barıştır. Amerikanın yıllardır kullandığı taktik. Amerikalılar için barış, Irak petrolünü sömürüp, Irak kadınlarına tecavüz edip, ülkeyi kendi yönetimine alıp modern kölelik çalışmalarını uygulamak değildir herhalde. Günümüzde Suriye'de de olduğu gibi birden ortaya çıkan kafa kesen Müslüman ışidliler de kesinlikle Amerikanın oyunlarından değildir herhalde. Ancak ne yazıkki öyle.
Suriye'ye girip petrol kokan toprakları sömürmek, silah sanayisinin devamını sağlamak, yıkılan şehri yeniden inşa etmek planlarının bir parçasıdır.

            
George Orwell romanın’da hikayeye de bağlı kalarak anlatmış tüm bunları. İyki okumuşum dediğim ve kütüphanemde baş köşeyi alacak bir yapıttır 1984.


                                                                                                Gökay YILDIRIM