2 Aralık 2016 Cuma

George Orwell 1984

George Orwell 1984
            George Orwell’ın okuduğum ikinci kitabı oldu 1984. Daha önce Hayvan Çiftliği kitabını okumuştum. O kitapta 1984 gibi vurucu ve sert mesajlar içeriyordu. Ancak 1984 geçmişten, geleceği tahmin eden bir kitap olmuş. Günümüzün sorunlarını sanki o yıllarda biliyormuşcasına değinmiş.         
            
             1984 yazımı çok değişik bir roman olarak geldi bana. Romanın ilk başlarında ne olduğunu anlamaya çalışırken, anlatılanlar ile ampüller birer birer yanmaya başladı zihnimin ve aklımın derinliklerinde.

 Geroge Orwell bu romanında tele ekranlardan, büyük biraderden, düşünce suçundan, bitirilmeye çalışılan kelime dağarcığımızdan, savaş barıştır propagandasından ve öğretisinden, yapay deprem, bağışıklık kazanmış virüs üretiminden ve bitmeyen daha doğrusu bitmeyecek savaşlardan bahsediyordu.

Bu romanı yazarken nasıl cümlelerimi toplayabilirim ve okuyucuya en net şekilde anlatabilirim diye her zamankinden çok daha fazla düşündüm. Çünkü Geroge Orwell bize günümüzdeki gerçeklikleri anlatmış, geçmişten geleceği görerek.

Mesela tele ekranlardan bahsetmiş yazar. Bu tele ekranlar her evde bulunur, merkeze bağlıdır, evdekileri dinler ve izler, kişileri yönlendirir ve çeşitli propaganda çalışmaları ile kabul ettirmek istedikleri fikirleri aşılarlar.

 Günümüzdeki televizyon da aynı mantığı işlemektedir. İnsanlar medyanın verdiklerini almaktalar, hatta hiç sorgulamadan inanmaktadırlar. Kamuoyu oluşturmak kitle iletişim araçları ile çok kolay, insanları etkilemek ve kitleleri harekete geçirmek çocuk oyuncağı halindedir. Örnek vermek gerekirse Amerikanın propaganda araçlarından bir tanesi olan Holywood, filmleri ile ABD’ye hizmet etmektedir. Filmlerinde her zaman ABD bayrağı, haç işareti, güçlü ve en son teknolojiyi kullanan ABD askerleri ve tabii kide her zaman kazanan askerler yer almaktadır. Günümüzde de çokça konuşulan, ülkemizdeki 1999 depremi olmadan 2-3 yıl önce yayınlanan bir filmde İstanbul'da 7 büyüklüğünde deprem olacağına dair kesit yer almaktadır. Buradan çıkaracağımız bir diğer mesaj ise George Orwell’ın kitapta da bahsettiği gibi “yapay deprem” çalışmalarına kanıt niteliğindedir. Kitapta bahsedilen “tele ekranlar” aslında bir sembol niteliğindedir. Tele ekran deyince aklımıza sadece televizyon gelmemelidir. Günümüzde elimizden düşürmediğimiz akıllı telefonlarda buna çok doğru bir örnektir. Akıllanan internet ile her bilgimiz saklanmaktadır. Neyi sevdiğimiz, neye üzüldüğümüz, hangi takımlı olduğumuz hatta nerede oturduğumuzu bile bilmektedirler. Çünkü sosyal medya dediğimiz ortamlar sadece arkadaşlarımızı bulup, zaman geçirdiğimiz bir yer değil, kendimize dair tüm bilgilerimizi açıkça ve isteyerek yayınladığımız bir ortamdır. Bu bilgileri yayınlamasak bile Ip bilgilerimiz aracılığı ile hangi sitelere girip, nerelerde ne kadar zaman harcadığımıza kadar ince istatistik bilgilerini çıkarmaktadırlar. Bu bilgileri saklamalarındaki bir diğer neden ise ticaridir. Bu bilgilerimizi firmalara satmaktadırlar. İşte gerçekler bu kadar rahatsız edici.

Son zamanlarda dahada gündeme gelen İllüminatinin oyunlarını açık ve ayrıntılı şekilde anlatmış yazar. Yaptığı projeleri ve dünya düzenini.

Dünya genelinde şuanda mevcut olan bir diğer sorun ise dillerin yozlaşmasıdır. Aslında bir çok millete ait bir çok dil vardır. Ancak bu dillerin kelime dağarcıkları bilinçli olarak azaltılmaktadır. Son zamanlarda teknolojiyle birlikte kelimelere duyduğumuz ihtiyaç daha da azalmıştır. Duygularımızı kelimelerimizle anlatmayalım diye İmojiler çıkartılmıştır. MSN ile hayatımıza giren mesajlasma uygulamaları yüzünden kelimelerimizi kısaltarak yazar hale geldik. Dünya genelinde kullanılan kısaltmalar da buna örnektir. Bütün bu çalışmalar neden mi yapılıyor? Aslında basit. İnsan bildiği kelime kadar düşünebilir. Bir insan ne kadar çok kelime bilirse o kadar çok düşünebilir. Eğer siz o insanın kelime dağarcığını azaltırsanız ve bu azaltmayı istediğiniz kelimeler ile yaparsanız, o kişinin düşüncelerini ele geçirebilirsiniz.

Dünya genelinde sürekli kan dökülmektedir. İnsan kanı. Peki insan kanı nasıl dökülür ve neden buna ihtiyaç duyulur. İnsan öldürmek için savaş gerekmektedir. Peki neden savaş gerekmektedir?

Çünkü günümüzde mevcut olan düzenin devam edebilmesi için. George Orwell’ın uzunca bahsettiği gibi, sanayileşme ve makinalar ile üretim gücü arttı. Üretim hızlandı ve ucuzladı. Dünya genelinde ürün fazlası meydana geldi. Böyle giderse herkes istediği her şeye ulaşmış olacak ve sistem tökezleyecekti. Buna bir çözüm bulundu. Savaş. Asıl amaç Hiyerarşik toplumun varlığını sürdürmekti. Bunu sürdürmenin yolu da yoksulluk ve cehaleti yaymaktı. Dünyanın gerçek zenginliğini arttırmadan sanayinin çarklarının nasıl döndürüleceği düşünüldü. Üretim olacaktı ancak ürünler dağıtılmayacaktı. Bunun olması içinde sürekli savaş olması gerekmekteydi. Savaşın asıl yaptığı yok etmektir. Ancak illede insanları değil emek ürünlerini de yok etmektir. Savaş, halkın basit ihtiyaçları karşılandıktan sonra geriye kalabilecek üretim fazlasını tüketecek biçimde tasarlandı. Böylece de çarklar dönmeye başladı. Bu çarkların dönmesi içinde savaşın bitmemesi gerekmektedir. Ne yazık ki bitmiyorda. Orta doğuda desteklenen terör örgütleri, ışid ve diğer güçler sürekli bir savaş halinde. Planlanan mekanın orta doğu ve Afrika olmasının neden ise, savaşı planlayanların topraklarına uzak olmasından kaynaklanmaktadır. Tabii ki ucuz iş gücü ve petrolde etkilidir.
Savaş Barıştır. Amerikanın yıllardır kullandığı taktik. Amerikalılar için barış, Irak petrolünü sömürüp, Irak kadınlarına tecavüz edip, ülkeyi kendi yönetimine alıp modern kölelik çalışmalarını uygulamak değildir herhalde. Günümüzde Suriye'de de olduğu gibi birden ortaya çıkan kafa kesen Müslüman ışidliler de kesinlikle Amerikanın oyunlarından değildir herhalde. Ancak ne yazıkki öyle.
Suriye'ye girip petrol kokan toprakları sömürmek, silah sanayisinin devamını sağlamak, yıkılan şehri yeniden inşa etmek planlarının bir parçasıdır.

            
George Orwell romanın’da hikayeye de bağlı kalarak anlatmış tüm bunları. İyki okumuşum dediğim ve kütüphanemde baş köşeyi alacak bir yapıttır 1984.


                                                                                                Gökay YILDIRIM

28 Ağustos 2016 Pazar

Aklından Bir Sayı Tut Jhon VERDON

Aklından Bir Sayı Tut- Jhon VERDON
           
             Okuduğum ilk polisiye romanı.

İlginç ip uçları, soru işaretleri uyandıran olaylar, ipucu bırakmayan katil ve olaydan habersiz kurbanlar. Tabii ki bu olayı çözmeye çalışan dedektif Gurney ve diğer polisler.

Katil kovalama ve yakalama işinden emekli olan Gurney eski bir arkadaşının yardım çağrısına kayıtsız kalamaz ve olaylar başlar. Devam eden olaylar, olayları çözmeye çalışan dedektif ve polisler ve yenileri eklenen kurbanlar. Kitabın ana temasını bu kovalamaca oluşturuyor.

Güzel hikaye ancak kötü son.

Hikaye içinde ki zekice hazırlanan kurgular, oyunlar ve ayrıntılardan sonra hikayenin sonu için beklentim git gide artmıştı. Ancak bu kitabın sonu benim beklentilerimi karşılayamadı. Hatta kitabı okumaya devam ederken, katil bu olabilir ihtimalini düşündüğüm karakterin, katil çıkması beni oldukça üzdü.


Sıkıcı olmayan, sürükleyici, okudukça merak uyandıran ve kaliteli bir kurgusu olan ancak iyi bir sonu olmayan kitap Aklından Bir Sayı Tut. 

                                                            Gökay YILDIRIM

14 Temmuz 2016 Perşembe

Hayvan Çiftliği- George ORWELL

 Hayvan Çiftliği- George Orwell
            Kitabın ilk sayfaları tamamen bir masaldan ibaretmiş gibi geliyor okuyucuya. Hayvan Çiftliği’nde yaşanan hikaye tamamen kurgu olarak hazırlanmış. Ancak vermek istedikleri mesajlar ve gün yüzüne çıkarılan gerçekler ne yazık ki kurgudan ibaret değil. Kitabın hikayesi ilerleyen sayfalarda da masal havasında ve mantığında ilerliyor.
            
            Bu kitabı okurken, verilen bir çok mesajda ülkece kendi içinde olduğumuz durumu açık açık gördüm. Hatta sahne sahne zihnimde bizlere yapılanları canlandırdım. İşin bu kadar ileri gitmesinin elimizde olmaması, ya da bir şeyler yapılmamış olmasının verdiği acı ve üzüntü duygusu eşlik etti hikayenin devamını okurken.
            
           Hikayenin içinde ki yönetilen hayvanlardan olan bizlerin ne kadar unutkan olduğunu sanki görmüş yazar. Yaşadığımız onlarca can kaybı, haksızlık ve daha nicelerini günümüzde hatırlayamaz olmamız orada ki koyunlardan farklı yapmıyor bizleri.
           
          Hikayeyi okurken çok kez yaşanan olayları, yapılan adaletsizlikLERİ, yönetimin refah ve keyif içinde gününü gün ederken topluma hizmet ettikleri gösterişinin aynısını anlatmış yazar.  Hatta bu yazıyı yazarken duyduğum “ Yarın Terör Alarmı VARMIŞ” haberinden sonraki gelen açıklamaları bile yazar açık açık anlatmış kitabında. Bu açıklamalar utanmaz ve umursamazca “Güvenlik Açığımız Yok” şeklinde olmuş ve olacaktır.
            
          O çiftlikte ki hayvanların her biri ülkede ki farklı bir toplumun kesimini temsil etmektedir. Bir kısmı yöneticilerinin dediklerinden çıkmayan ancak düşünme mekanizmaları tamamen çökenler. Bir kısmı ise yaptırımların yanlış olduğunu anımsayan ve anlayan ancak yapılan açıklamalar ve baskılar sonucu susmak zorunda kalanlar. Bir kısmı susmayıp itiraz edenler ancak büyük bir hile ve sihirbazlıkla hain ilan edilenler.
           
          Bu kitapta bir dediği bir dediğini çıkar savaşları için tutmayan insanların yaptıkları ve yapacakları da bilinmiş. Günümüzde çokça örneğini gördüğümüz yalanların, sözlerden dönmelerin ve bunları kılıfına muhteşem bir şekilde uydurulacağı da yazılmış.
            
          Bu kitabı okuyun, çünkü yazar önceden yaşanacakları bilmiş, aynı bir kahin gibi. Ya da kuralları önceden yazılmış bir senaryonun içinde miyiz? Ona da siz karar verin.
            
             George Orwell tam bir Kahin mi ?
            
             Yoksa kuralları önceden çizilmiş, silinip silinip tekrar başa dönen bir kısır döngünün içinde miyiz?

                                                     Siz karar verin.
                                                                                          Gökay YILDIRIM

25 Haziran 2016 Cumartesi

Yabancı- Albert Camus

Yabancı-Albert Camus
            

                Okuduğum ilk Camus kitabını, Camus’un ilk yazdığı kitap ile seçmem tamamen bir tesadüften ibaret. Güzel kitap Yabancı, bir o kadar da değişik ve ilginç.
           

             İlginçliğinin sebebi  herkesin içinde bir an olsa bile duyduğu hisleri hiç korkmadan açığa vurabilen bir adam olması. Ben de hemen kendi düşüncem olan umursamaz etiketini yapıştırdım karaktere.

            Okuyucusuna verdiği sert ve ağır mesajların arkasında çok sürükleyici bir hikaye ve etkileyici bir dil kullanılmış. Bu güzel anlatım 110 sayfalık kitabı iki günde bitirmemi sağladı.
Her okuyanın bu kitaptan alacakları farklıdır. Edebiyatı, bu güzel ve kusursuz sanatı, sanat yapan da bu değil midir?
            
          Hepimizin içindeki “Yabancı”yı anlatıyor Camus, herkesin içindeki umursamazlığı, yeri geldiğinde acımasızlığı, duygusuzluğu, bir de hiç eksik olmayan korkuyu en güzel kelimeleri seçerek anlatıyor. Bizim cesaret edip de göremediğimiz yanlarımıza ağır bir eleştirel bakış açısı katmamızı sağlıyor bu hikaye.

           
          “Sanki bu büyük öfke içimdeki kötülükleri söküp atmış, ümitleri boşaltmış gibi, bir takım işaretler ve yıldızlarla dolu bu gecenin karşısında içimi ilk defa olarak dünyanın tatlı kayıtsızlığına açıyordum.”

          



                                                                                              Gökay YILDIRIM



16 Mayıs 2016 Pazartesi

Amin Maalouf - Doğu'dan Uzakta

Amin Maalouf-Doğu’dan Uzakta
           
               Günümüzde bizlerin değil ancak yolu ülkemize düşen insanların da yaşadıkları zorlukları, memleket özlemini, çekilen vicdan azablarını, yenilmişlik hissini ve çaresizliği anlatıyor Amin Maalouf.
           
               Günümüzde daha da çok farkına varabildik “Doğu'nun" çektiklerine. Sanki lanetliymiş gibi yıllardır barış olmayan bu petrol kokan topraklar üzerinde oynanan oyunları, paraya tapan insanların elini çekmediği, günümüzdeki  sömürgeciliğin yeni şeklinin yaşandığı, üzerinde kirli planlar yapılan bu topraklara daha da duyarlı hale geldik.
           
               “İnançlarımız, arkadaşlarımız, bedenimiz, hayat, tarih tarafından ihanete uğramak bizim kaderimiz” Kitabın karakteri “ADAM”.
           
              Günümüzde yaşadığımız bu duyarlılık, asırlar boyu hiçbir medeniyete “boyun eğmeyen” Türkiye halkının bataklığa sürüklenişinin ad değiştirmiş hali midir?
            
             Amin Maalouf, benim tabirimle doğu sosyoloğu yine en güzel şekilde anlatmış yaşananları.
           

             Kitabın öyküsü Lübnan’da çıkan savaş dolayısıyla farklı ülkelere dağılan dostların yıllar sonra bir arkadaşını kaybetmesi sonucunda, yine eskisi gibi kendi topraklarında toplanıp bir araya gelme fikrinden ilerliyor. Bu süreç doğrultusunda savaştan etkilenen karakterlerin her birinin dünyasına teker teker giriyor yazar. Hemde en ince ayrıntısına kadar. Karakterlerin yaşadıkları hayat hikayelerini, duygularını, “fikirlerini” en gerçekçi ve doğru şekilde yansıtıyor Amin Maalouf.
            
              Eski dostların topraklarına döndüklerinde yaşadıkları evin, oyun oynadıkları o boş ancak ağaç dolu arazinin yerle bir oluşunun insanda yarattığı üzüntüyü ve karakterlerin içten içe yıkılışını hissettiriyor yazar.

            Ölen masum çocuklar, akan kanlar, yıkılan aileler, biten hayatlar, mahvedilmiş doğa, bitmiş merhamet, katledilmiş İNSANLIK

            
                                           HALA DOYMADINIZ MI?



                                                                                                 Gökay YILDIRIM

18 Mart 2016 Cuma

Gösteri Peygamberi- CHUCK PALAHNIUK

Gösteri Peygamberi- CHUCK PALAHNIUK
           
            
             Okuduğum ilk Chuck PALAHNIUK kitabı oldu Gösteri Peygamberi. Yer altı edebiyatı olarak geçen bu eseri, ilk duyduğumda çok şaşırmıştım. Çünkü medyanın gerçek yüzünü, popüler kültürün iğrençliğini yansıtan bir kitap olduğunu öğrenmiştim.  Okuduğum bölüm gereği medya ile iç içe ve medyanın her zaman arka yüzünde yani tüketicinin görmediği yüzünde olacağım için çok ilgimi çeken bir kitap oldu.En uygun zamanda aldım. Ve okudum.

Kitap muhteşem bir yaratıcılıkla ters olarak basılmış.  Kitabın ön yüzünü çevirdikten sonra sizi karşılayan sayfa 312 oluyor. Biraz şaşırtıcı olsada konunun içeriğiyle doğru orantılı olarak sayfalar geri geri ilerliyor.

Hemen hemen her romanda olduğu gibi bu kitapta olayların içine girene kadar belli bir sıkıcılıkta ilerliyor. Ancak bu karakter tanıtımları bölümünde herkesin dikkatini çekebilecek ve belkide günlük yaşantısında işine yarayabilecek güzel ipuçları paylaşıyor. Kitabın ortalarına doğru olaylara anlam yüklemeye başlıyor ve karakterlerin aksiyonları başlıyor.

Popüler kültürün ve medyanın getirdiği bu göz önünde olma, poh pohlanma duygusunun bir anda kaybolduğu zaman neler olacağını anlatıyor bu kitap. Düşünsenize her gün ekranlara çıkmak için menejerlerinizle çalıştığınız, bir dediğinizin iki edilmediği bir ortam, sağınızda makyöz, solunuzda kuaför, önünüzde menejer. Emrinize hazır. Tüm bu nimetlerin yanında bunları kaybetme korkusu en içten şekilde tırmalıyordu karakteri.

Öyle doğru ve yanlışsız aktarmışki yazar, bizlerin anlayamadığı ancak yıllarca süren koltuk sevdalarının, korkularını. Korkuları için, çırpınışlarını. İnsanları, masumları ve günahsızları yok saymalarının nedenini öyle güzel anlatmış. Öyle güzel anlatmış ki acizliklerini, açık, bir okadarda acımasız şekilde gözler önüne sermiş yazar.

           
            
             Gösteri Peygamberi olanların, okuyup, sonlarını görmesi adına muhteşem bir eser oluşturmuş CHUCK PALAHNIUK.


                                                                                                 Gökay YILDIRIM

11 Şubat 2016 Perşembe

UÇURTMA AVCISI KHALED HOSSEINI
            
            Okurken bir kültüre ait güzellikleri, çirkinlikleri ve yaşanmışlıkları anlayabileceğimiz bu tür kitaplar her zaman kütüphanemdeki, baş köşedeki  yerini önceden ayırtmış olanlardır.

Uçurtma avcısı, ya da avcılarının hikayesi. Bu iki arkadaşın çocukluğundan, kocaman adam olduğu yaşa kadar anlatılan hikaye. Emir ve Hasan’ın hikayesi.
            
            Bu etkileyici dostluk, belkide çıkar ilişkisi okuyucuları derinden etkiliyor.
           
            Bu efendi, köle ilişkisi okuyucuları en derinden etkiliyor.
            
            Ve devamındaki gerçek dostluk tohumlarının yeşermesi en sert şekilde vuruculuğunu hissettiriyor.
            
            Yazar uçurtma avcılarının hayat hikayesini 375 sayfaya büyük ustalıkla, en etkili betimlemesiyle sığdırmış. Sıkılmadan okuduğum ve önerebileceğim kalitede bir öyküye sahip olan Uçurtma Avcısı anlayana insanlık dersleri de veriyor. Hikayenin kusursuz olmasının yanında olaylar adeta gerçek bir kültürü canlandırıyor. Afganistanda yaşayan hazara topluluğunun zamanında nasıl ezildiğinin ve eziyetler gördüğünün öyküsünü okuyor ve o an ki yaşanan insanlık ayıbına şahit oluyorsunuz.

Güzel hikaye

Güzel betimleme
            
           Geçte olsa gelen Güzel dostluk..
           
Geçmiş ile gelecek arasında sıkışıp kaldığımız “vakti” yaşamayı ihmal etmeyin. O vakit her zaman en kısa ve en hızlı geçen olacaktır.           
                                                                                                       

                                                                                              Gökay YILDIRIM

5 Şubat 2016 Cuma

KÜÇÜK PRENS

ANTOİNE de SAİNT- EXUPERY
           
             İnsan ancak yüreğiyle baktığı zaman doğruyu görebilir diyordu üstüne basa basa küçük prens. Bana hediye olarak verilen bu kitabın sahibi, bana yüreğimle bakmayı öğretmişti. Sanki içeriğini biliyormuşcasına birde bu kitabı hediye etmiş bana.
           
             Masum ve saf olan çocukların bakış açısıyla, çıkar ve pislik çukuruna dönüşmüş dünyaya bir bakış ya da bir yorum getirmiş yazar. Çocukluğumuzdaki masumluğumuzu, saf ve temiz düşüncelerimizi anımsar gibi olmak bile güzel bir his veriyor. Bir anlık bile olsa. Çok önemsediğimiz görevlerimiz, vazgeçemediğimiz egomuz, hükmetme içgüdüsü çok saçma ve gereksiz geliyor küçük prense.
           
             Kitapta insanların ön yargılarına, yıkılamayan o katı düşüncelere çokça yer verilmiş. Birde “batı’nın “her zaman yaptığı gibi dışlama, ötekileştirme davranışlarının gerçek bir örneği verilmiş. Bu örnekte Türk gölbilimciyle ilgili olması ayrıca dikkatimi çeken bir nokta olmuştu.
            
             Anlamak ve yüzleşmek isteyene çok mesaj verebilecek olan küçük prens insanlığa okutulabilecek bir ders niteliğindedir. Ancak bu dersi almayacak pek çok  bilgili, kültürlü ve ben bilirimciler olacaktır. Hatta bunları saçmalık olarak göreceklerde çıkacaktır. Bu yüzdendir dünyanın saf bir çocuk kadar günahsız olamaması.
            
            Belkide küçük prens’te kendi dünyasına bu sebeple dönmüştür. Kim bilir?

           
 Bana yüreğimle, yüreğimden bakabilmeyi öğreten yürekli kadın’a sonsuza dek armağanım olsun.



                                                         Betül’le sonsuza dek ..

                                                                                                       
                                                                                                   Gökay YILDIRIM

6 Ocak 2016 Çarşamba

Sabahattin Ali- Değirmen

Sabahattin Ali-Değirmen
           
             Betimleme ve süs ustası Sabahattin Ali’ nin kaleminden çıkmış 16 muhteşem eser. Farklı insanlar, farklı hayatlar ve farklı öyküler.
           
            
             Kitabın da adını aldığı “Değirmen” öyküsü bir başka etkiledi beni, kalbimin derinliklerine doğru yolculuğa çıkardı. Ordaki kadına duyduğum hisleri, “kalbime kök salan fidanı” gösterdi bana.


Bir adamın ve bir kadının aşkı, aralarında bakışmaktan ve birkaç sözden başka bir şey geçmeden bu kadar güzel anlatılır, okuyucuya yaşatılırdı. Aşkından vazgeçmemek için canından vazgeçmeyi göze alan adamın hikayesini anlatıyor yazar. Öyle bir anlatıyor ki, o adamın aşkını klarnetiyle dışa vurmasını. Kelimeler notaya, cümleler kulaklarınızda yankılanan edalara dönüşüyor adeta. Klarnetin o yürek yakıcı, yeri geldiğinde tüylerimizi diken diken yapan büyüsü eşlik ediyor kelimelerle birlikte. Kelimeleri hızlıca okurken kalp atışlarınızın sesini, titreyişini en içten bir şekilde hissediyorsunuz, göğsünüzün içinde tam sol taraftaki yerde.


Bir kadının ve bir adamın aşkını yaşatmış, Sabahattin Ali. Her okuyuşta tüyleri diken diken yapabilen sihirli kelimeleri en doğru yerde seçmiş ve muhteşem bir sıralamayla sanatını konuşturmuş Sabahattin Ali.


Ruhuma Kök Salan Kadına..


                                                                                    Gökay YILDIRIM