Duygularını, aklındakilerini,
okuyucusuna bir filmmiş gibi her ayrıntısına değinerek ve hissettirerek
anlatan, daha doğrusu duygularını, okuyucularına yaşattıran Sabahattin Ali’nin
romanı Kürk Mantolu Madonna.
Başta sakin seyreden, ancak
ilerleyen sayfalarda okuyucunun kalbine yavaş yavaş sokulan hançer misali bir
acı hissettiren hayat hikayesidir. Saf bir aşk hikayesi. Tüm içtenliğiyle ve
açık yürekliliğiyle, birazda kendisini kabul ettirme çabasındaki saflığıyla
çalar Maria Puderin kalbini.
Bir tabloya, tablodaki kadına aşık
olan Raif Efendi’nin imkansız aşkı, ete ve kemiğe bürünmüş haliyle, olduğu
gibi, ancak yüksek ve sert duvarlarıyla karşısına çıktı.
Raif Efendi ve Maria Puder’in
ilişkisi sıradandı belkide. Bu sıradanlığı önemli kılan tek gerçek ise, insanlığa
sunulan, imkansızlıkları imkanlara dönüştürebilen tek güç, saf ve temizliğin
kaynağı.
Gerçek aşk..
Hayat hep birşeyler koparıp alır insanlıktan. En sonunda da
kendisini alır oyun sahnesinden. Bu hayat hikayesinde de önce Maria Puderi aldı
hayat, “gerçek aşkına”, Raifine haber vermeden.
Yıllar sonrada, Maria Puder, namı değer Kürk Mantolu Madonna’nın
önceden gidip kurduğu aşk yuvalarına doğru yola çıktı, Raif Bey.
Sonsuzluğa…
Sonsuzluğu hep elde
etmek isteyen insanın, elindedir sonsuzluk.
Sevgi sonsuzdur!
Gökay YILDIRIM