16 Mayıs 2015 Cumartesi

Tarık IŞIKSAÇAN-Etkili Motivasyon

                                                  Etkili Motivasyon
 
           Kitap raflarının arasında dolaşırken çarpmıştı gözüme Etkili Motivasyon kitabı. O An düşündüm hepimizin motivasyona ihtiyacı var, rekabet üzerine kurulu bu dünya da diye. Kim yazmış, nasıl yazmış diye tereddüt etmeden kitabı aldım. Kütüphaneden ödünç alma işlemlerini gerçekleştirdikten sonra attım sırt çantama ve evimin yolunu tuttum.          
            Kitap oldukça basit ve anlaşılır bir dille yazılmış. Bu da okuyucu kitlesini geniş tutmasını sağlamış. Yukarıda da bahsettiğim gibi rekabet üzerine kurulu bu dünyada herkesin motivasyona ihtiyacı olduğunu düşünürsek mantıklı bir yol izlenmiş. Kimisi hızlı geçen zamana yetişmekten yorulmuş, kimisi başarısızlıklardan sıkılmış, kimisinin hedefine ulaşması için yüksek motivasyona ihtiyacı var. Ama herkesin motivasyona ihtiyacı var.
            Kitabın içeriğinde sadece nasıl motive olunur değil, başarının kaynağı, çözümcü düşünmek, değişmek, esnek düşünebilmek, düşünmeyi ve yaratıcılığı öğrenmeyi, kararlı olmak konularını da ele almış. Her konuyu mutlaka öğretici bir hikâye ile başlayıp devamında onu yorumlayıp ve konuya giriş yapmış. Verilen hikâyeler okumaya zevk ve akıcılık katmış. Kitap öğreticiliği açısından başarılı olmuş. Ancak içinde sıkılmadığım yerler yok dersem yalan söylemiş olurum. Sıkıldığım bölümleri okurken yeni bir hikâye koysa da okuyup geçsek dediğim dahi oldu. İçinde çok beğendiğim değişim konusunda verilen hikâyelerden bir tanesini paylaşacağım.
            “ Uzun yıllar önce, Çin’ de Li-li adında bir kız yaşıyordu. Günler günleri kovaladı ve çoğu genç kız gibi Li-li de bir delikanlıyla evlendi.
            Li-li kocası zengin değildi; ama ailesine sorumluluklarında dikkat eden biriydi. O yüzden Li-li evini kocasının dul annesiyle paylaşması gerekiyordu. Aylar geçtikçe gelin, kayınvalidesiyle geçinmenin çok zor olduğunu anlamaya başladı. İkisinin de kişiliği çok farklıydı ve bu yüzden çok sık kavga ediyorlardı. Kavgaların bitmeyeceğinden emin olan Li-li çare bulabilmek için tanıdığı bir baharatçıya gidip derdini anlattı. Baharatçı Li-li ye kesin çözümün kayınvalideyi ortadan kaldırmak olduğunu söyledi. Ama bu işi fark ettirmeden yapması gerekiyordu. O yüzden çeşitli baharatlardan hazırladığı zehri Li-li üç ay boyunca azar azar kaynanası için yaptığı yemeklere koyacaktı. Zehir az az verilecek böylece kayınvalideyi Li-li nin öldürdüğü anlaşılmayacaktı. Yaşlı baharatçı Li-li ye zehri azar azar verirken şüphe verici davranışlardan özellikle kayınvalidesiyle kavgalardan kaçınmasını tavsiye etti. Üç ay sabredip kayınvalidesine olabildiğince iyi davranmalıydı Li-li.
            Li-li zehri uygulamaya başladı. Her gün kayınvalidesine iyi davranmayı ihmal etmiyordu. Onun iyi davranması kayınvalideyi de etkilemiş gün gün ona daha iyi davranmaya haftalar geçtikçe kendi kızı gibi sevgi ilgi göstermeye başlamıştı. Evde artık barış rüzgârları esiyordu. Li-li yaptıklarından utanmaya başlamıştı. Kayınvalidesinin aslında kötü olmadığını düşünmeye başlamıştı. Artık yaşlı kadının ölmesini istemiyordu. Li-li baharatçıya gitti ve ona bu zehri temizleyecek bir şey vermesi için yalvardı. Yaşlı baharatçı kahkaha atarak ‘Ah, Li-li’ dedi baharatçı. Sana zehir diye verdiğim baharattı. Çünkü asıl zehir ikinizin kafasındaydı. Sen ona iyi davrandıkça bu zehir dağıldı ve yerini sevgi ve anlayışa bıraktı.”  
            Hayatta hepimizin bir arzusu bir dileği var. Benim isteğim şuanda bu yazıyı en başarılı şekilde yazmak ve kendimi geliştirmek için zorlamak. Bunun için arkada çalan müzik ve yazıyı paylaştıktan sonra beğeniler, tebrikler, kısa sürede aldığım yol hakkında güzel görüşlerin geleceğini görmek ve düşünmek benim motivasyon kaynağım.
Hayat zor ve bunun üstesinden gelebilmek için bir güce ihtiyacımız var. İşte o güç bizde. O güç bizim değerlerimiz. Kiminin akşam ekmek götürdüğü çocuğu, kiminin o çok istediği üniversite ortamı, kiminin hedeflediği araba kimisinin ise huzur ve mutluluk. Bu değerlerimiz bizim motivasyon kaynağımız.
Hayatınızda, motivasyon kaynağınızın tükenmemesi dileğimle.
 
                                                                                  Gökay YILDIRIM
 

3 Mayıs 2015 Pazar

Sabahattin Ali – İçimizdeki Şeytan

Sabahattin Ali – İçimizdeki Şeytan
           

            İçimizdeki şeytan adını vermişiz yüzleşemediğimiz terbiyesizliklerimize. İşlediğimiz günahlar, kırdığımız kalpler, düşündüğümüz kötülüklere içimizdeki şeytan adını vermişiz. Atmışız suçu omuzlarımızdan, üstümüzden. Düşünmemiş insanoğlu, içindeki şeytanı kendi beslediğini. Şeytanın varlığı insanın elindeydi oysaki.


Muhteşem betimleme, harika sürükleyicilik, kusursuz hikâye. Bu üç özellik birleşince ortaya İçimizdeki Şeytan kitabı çıkmış. Zevk alarak okuduğum bir roman olarak kütüphanemdeki ve bloğumdaki yerini baş sıralar da almayı fazlasıyla hak etti.


Ömer ve Macide’nin aşkı, günlerce dilimden düşmedi. Aşk romanı okumayı sevmediğim halde, beğenilerimi yeniden sorgulamama sebep olan bir kitap İçimizdeki Şeytan. Beni uzun süreden beri gerçekten duygulandıran bir aşk hikâyesi.  

Bu aşkın sonunun mutlu sonla bitebilme umudum, kitabın sayfalarını teker teker çevirirken azalıyordu. Nitekim de öyle oldu. Macide ile tanıştıktan sonra içindeki şeytanı yok etmeye çalışan Ömer ne yazık ki bunu başaramıyordu. Ömer in yakasına yapışan bu şeytan aslında Ömer in tembelliği, kendi içinde bastırmaya çalışsa da paraya karşı olan müthiş zaafı, biraz eğlenceye düşkünlüğü ve hayatındaki arkadaşlarının farklı şeytanlara sahip olmasıydı.

Ömer bu şeytanın onu daha büyük bataklıklara çektiğini anladığında bu aşkı da bitirmesi gerektiğini anlamıştı. Macide’yi de sürüklememek için son verdi bu aşk oyununa.


Ömer in sözleri şöyle oldu; “İsteyip istemediğim doğru dürüst bilmediğim, fakat neticesi aleyhime çıkarsa istemediğimi iddia ettiğim bu nevi söz ve fiillerimin daimi bir mesulünü bulmuştum: Buna içimdeki şeytan diyordum, müdafaasını üzerime almaktan korktuğum bütün hareketlerimi ona yüklüyor ve kendi suratıma tüküreceğim yerde, haksızlığa, tesadüfün cilvesine uğramış bir mazlum gibi nefsimi şefkat ve ihtimama layık görüyordum. Hâlbuki ne şeytanı azizim, ne şeytanı? Bu bizim gururumuzun, salaklığımızın uydurması… İçimizde aciz var… Tembellik var… İradesizlik, bilgisizlik ve bunların hepsinden daha korkunç bir şey: hakikatleri görmekten kaçmak itiyadı var…”


            İçimizde şeytan yok. İçimizde yaptıklarımızı kendimize itiraf edemeyen bir korkak var. Her insanın kaçış noktası aynı. “ İçimizdeki Şeytan” 


                                                                                                             Gökay Yıldırım